14 Temmuz 2017 Cuma

Nazarla Oluşum


            Nazarla Oluşum

            Olmuş ve olacaklarla ilgili Kur’an ile bunlarla ilgilenen İnsan, işi, evvelinden başlatıp ahretine, sonuna ve geleceğine kadar götürür. Evren ve insanın oluşumunda, kritik ilgi alanlarının ilmi ve bilimsel konularının hatta deyimlerinin benzerliği çok şaşırtıcıdır.

            “Kur’an, değişmez, bozulmaz, bozulamaz, noksansız, afetten korunmuş, kanıtlanmak üzere, evrenin tümünde apaçık olan ve hakikatleri muhkem, sağlam kılınmış bir kitaptır. Hakikatlerini, daha sağlam ve daha güzel olması mümkün olmayan, bir ilim ve hikmet üstüne inşa eder. Hakikatleri, zahirde, görünürde muayyen ve malum, belirli ve bilinen, miktarda, belirli zamanlarda aşikâr olur. Takdir ve tertibinde hikmete uygun intizamda, düzendedir. Ayrıntılarından layıkıyla haberdar, bilgi sahibi olan ilim ve hikmet sahibince, ahkâm ve ayrıntısı cüzi âlemde ortaya çıkarılmış, aşikâr edilmiş bir kitaptır.” (11.1) Kendini tanımlamış.

            “Kur’an gayba iman edenlere hidayettir, onları basiret sahibi yapar, şifa verir, kalplerini temizler. Görüş ve uygulamalarla basiretlerini, kalp gözüyle görmelerini geliştirir. İnanmayanlar işitmez ve anlayamaz, gaflet içinde olduklarından Kur’an onlara nüfuz edemez. Hakk’ın görülüp idrak edildiği nurun kaynağından uzaktırlar, gafletten uyanamazlar.” (41.44)

            “Biz inananların, enfüs ve afakta, içerde ve dışarıda, batın ve zahirde, görünür ve görünmezde, müşahede etmelerine yardımcı oluruz. Hatta muhakemelerine, deliller ile anlamalarına yardımcı oluruz, böylece, Hakk’ın, görünerek, apaçık aşikâr olduğunu idrak ederler. Yardım ettiklerimizden Hakk’ı eşyada müşahede edenler için Rab yeterlidir, efali delillerle, sıfatı tecellileriyle, görünüşleriyle anlaşılır, her şey bilgisi kapsamındadır. Her şeyin hakikati Hakk’ın ilminin aynısıdır, vücudu ilmi ile oluşur, ilmi zatının aynıdır ve zatı aynı vücududur. Gayrın vücudu, aynı ve zatı da yoktur. Her şey fanidir, helak olur, yalnız Hakk’ın yüzü, Hakk’ın zatı bakidir. Nefiste ve çevrede görünen ve beliren vasıflar, sıfatlar Hakk’ın varlığının ortaya çıkışı iledir.” (41.53,54) “Mülk âlemine kudret eliyle, kuvvet ve kudretiyle hükmeder. Yaşam ile ölümün halk edilmesinin amacı maluma tabi olan ilmin insanlarda uygulanarak ortaya çıkışıdır. Malumun zuhuru ile zahir olan Allah’ın ilmidir.” (67.1,2)

            “Semavat ve arz, yer ve gökler, yani cismanî âlem, sağ, sol, ön, arka, üst ve alt olmak üzere altı yönde izhar edilmiş, meydana çıkarılmıştır. Hakk’ın arşı mai, bir çeşit su, sıvı üzerindeydi. Arş, akl-ı evvelden ibarettir, akıl öncesi bir durum, ilm-i evvel, ilim öncesi durum üzerine bina kılınmış, inşa edilmiş ve ilme dayanan cisimler âleminin vücut olarak öncesidir. Altı yön veya altı gün gizlilik veya gizli kalma müddeti, zamanıdır. Yer ve göklerin halk edilmesi de Hakk’ın mevcudat ile gizlenmesidir.” (11.7)  Arşın su üzerinde oluş hali, Hakk’ın gizlenmesi öncesi zahir olan ve nâsâ, insanlara malum olan haldir. Halis amel eden insanlara bazen olan veya olacak olanlar malum olur, bir ihsan olarak, bir ilham olarak iner veya gelir, bazı şeyleri bilirler. ‘Abdala malum olur’ deyimi bu durumu anımsatır. Arşın, ilmin rumuzu olan ‘su’ üzerinde olmasının anlamı da nâsâ malum olmasıdır, nâsâ, insanlara malum olan ilmin üstünde oluşundandır. Koşulların uygun olması halinde ‘madde denizi’ deyimi kullanılır. Maddenin tümü kastedilerek madde deryası denebilir. Burada da olduğu gibi madde için de ‘su’ deyimi kullanılabilir.  Arş, ilim, akıl ve ilk cevherin öncesidir. Hakkın arşı müminin kalbidir. Kalpte ruhun, ilmin nurunun idrakine varan akıl, öncesini düşünmekte yetersiz kalıp ilim maluma tabidir deyip durabilir. Arş Hakk’ın, kalp müminin, seçim hakkı ise kulundur.
            Evrenin oluşumunda ilmin yeri ve öneminden söz eden ayetlerin gerçekleri bilimsel deneylerle kanıtlanmaktadır. Örneğin her zerrenin sürekli bir iletişim ve etkileşim içinde olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. İkiz elektron ve atomların aralarında galaksiler olsa dahi aynı anda durum değiştirmeleri, olmuş ve olacakların Büyük Patlamadan itibaren determine olduğu, belirlendiğini belgelemektedir.  “Çift Yarık Deneyi” olarak bilinen deney de elektron ve fotonların “Gözlem” altında olup olmadıklarını algılayıp ona göre farklı, dalga veya parçacık olarak, davrandığını kanıtlar. Son olarak 1961 yılında yapılan bir seri deneyde bir görüntü için 700.000 adet elektron tek tek atılmıştır. Fizikçi Niels Bohr tarafından oluşturulan konsey ‘Kopenhag Yorumu’ adı verilen kuantum mekaniğinin görüş ve ilkeler dizisini yayınladı. Bu ilkelerden biri şöyledir:

            “Gözlemler dalga fonksiyonunu çökertir. Bu etkileşim sonucu dalga fonksiyonu özelliğini kaybeder ve sadece parçacık özelliği gösterir. Sadece tek bir deney dahi madde nedir sorusunun cevabının “hem dalga-hem parçacık” olduğunu gösterir. Görebildiğimiz makro evren yani biz ve çevremiz, matematiksel ve fiziksel olarak daha genel bir küme olan mikro evrenin özel bir durumuyuz. Sadece maddesel dalga boyumuz çok küçük olduğu için tamamen ihmal edilebilir bir dalga özelliğimizin yanında, tamamen parçacık özelliği gösteriyoruz.” Gözlem altında elektronlar neden parçacık özelliği kazanmakta bilinemiyor.

            Kısaca denebilir ki atom altı parçacıklar gözlem altında iken “Parçacık” ve gözlenmediklerinde “Dalga” özelliği göstermektedir. Eğer bir fiziksel niceliği parçacık olarak tanımlamak istersek, ‘durgun kütlesinin sıfırdan farklı’ olması gerekir. Dalga ise temel anlamda enerjinin ışık hızında yayılma ve taşınmasına yol açan ‘titreşim hareketidir’. Yani büyük yapılar gözlem altında oluşabilir, aksi halde hızlı titreşim hareketi olan dalga özelliğiyle parçacıklar büyük yapıları oluşturamazlar. Atom altı parçacıklarının bir nezaret, gözlem, izleme ve algılama altında olduklarını algılamaları önem kazanır. ‘Görünür ışık’ fotonu gibi tam bir “Yokluk veya hiçlik” olan en küçük enerji biriminin izlendiğini, ‘algılandığını algılaması’ gerçeği ilginçtir. Ayetlerde de benzer konulara değinilmesi ise çok ilginçtir.

             Bir hadis der ki: “Yüce Allah en evvel bir cevher (enerji) halk etti, cevhere celali ile nazar edince cevher hayâsından eriyerek kısmen su ve kısmen de ateş oldu.” Bir toplantıda kral gibi bir büyük yokmuş gibi davranılamaz. Cevher de hayâsından, saygı veya edebinden su ve ateşe dönüşmüştür.  Arştan, ilmin yüklenmesi, indirilmesiyle cevherin su ve ateşe dönüşümüne dikkat çekilmektedir. Bu durum Büyük Patlamada ilk oluşan ‘maddenin plazma halini’ anımsatır. Atom çekirdeği ve elektronlar kendilerine özgü verilen bilimsel özellikleriyle daha sonra oluşarak ve gelişme potansiyellerine uygun birleşerek atomu oluştururlar.

        “O’nun her an bir şe’nde, her şey ve herkes ile bir şe’nde, bir neşede ve her şeye, herkese bir nazarı olduğunu, herkeste,  her şeyde bir sırrı olup o şe’niyet, o neşenin ve sırrın başkası için olmadığını bildiklerinden onların işleri aralarında bir meşverettir, gizli bir diyalogdur. Tümüyle onların rızıklaştırıldığı şeylerden infak ederler, yer içerler. Her şey, o şeye özgü bir nazar olduğu için vardır. Herkes kendisine özgü bir nazar olduğu için vardır, bunun idrakinde olanlar bu sırrın başkası için olmadığını bilirler.” (42.38)

        Umarım biz de “Her yerde hazır ve nazırdır” ayet deyiminin idraki içinde olabiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder