Nazarla
Oluşum
Olmuş ve
olacaklarla ilgili Kur’an ile bunlarla ilgilenen İnsan, işi, evvelinden başlatıp
ahretine, sonuna ve geleceğine kadar götürür. Evren ve insanın oluşumunda,
kritik ilgi alanlarının ilmi ve bilimsel konularının hatta deyimlerinin
benzerliği çok şaşırtıcıdır.
“Kur’an, değişmez, bozulmaz,
bozulamaz, noksansız, afetten korunmuş, kanıtlanmak üzere, evrenin
tümünde apaçık olan ve hakikatleri muhkem, sağlam kılınmış bir kitaptır.
Hakikatlerini, daha sağlam ve daha güzel olması mümkün olmayan, bir ilim ve
hikmet üstüne inşa eder. Hakikatleri, zahirde, görünürde muayyen ve malum,
belirli ve bilinen, miktarda, belirli zamanlarda aşikâr olur. Takdir ve
tertibinde hikmete uygun intizamda, düzendedir. Ayrıntılarından layıkıyla
haberdar, bilgi sahibi olan ilim ve hikmet sahibince, ahkâm ve ayrıntısı cüzi
âlemde ortaya çıkarılmış, aşikâr edilmiş bir kitaptır.” (11.1) Kendini tanımlamış.
“Kur’an gayba iman edenlere
hidayettir, onları basiret sahibi yapar, şifa verir, kalplerini temizler. Görüş
ve uygulamalarla basiretlerini, kalp gözüyle görmelerini geliştirir.
İnanmayanlar işitmez ve anlayamaz, gaflet içinde olduklarından Kur’an onlara
nüfuz edemez. Hakk’ın görülüp idrak edildiği nurun kaynağından uzaktırlar,
gafletten uyanamazlar.” (41.44)
“Biz inananların, enfüs ve afakta,
içerde ve dışarıda, batın ve zahirde, görünür ve görünmezde, müşahede
etmelerine yardımcı oluruz. Hatta muhakemelerine, deliller ile anlamalarına
yardımcı oluruz, böylece, Hakk’ın, görünerek, apaçık aşikâr olduğunu idrak
ederler. Yardım ettiklerimizden Hakk’ı eşyada müşahede edenler için Rab
yeterlidir, efali delillerle, sıfatı tecellileriyle, görünüşleriyle anlaşılır,
her şey bilgisi kapsamındadır. Her şeyin hakikati Hakk’ın ilminin aynısıdır,
vücudu ilmi ile oluşur, ilmi zatının aynıdır ve zatı aynı vücududur. Gayrın
vücudu, aynı ve zatı da yoktur. Her şey fanidir, helak olur, yalnız Hakk’ın
yüzü, Hakk’ın zatı bakidir. Nefiste ve çevrede görünen ve beliren vasıflar,
sıfatlar Hakk’ın varlığının ortaya çıkışı iledir.” (41.53,54) “Mülk
âlemine kudret eliyle, kuvvet ve kudretiyle hükmeder. Yaşam
ile ölümün halk edilmesinin amacı maluma tabi olan ilmin insanlarda uygulanarak
ortaya çıkışıdır. Malumun zuhuru ile zahir olan Allah’ın ilmidir.” (67.1,2)
“Semavat ve arz, yer ve gökler, yani
cismanî âlem, sağ, sol, ön, arka, üst ve alt olmak üzere altı yönde izhar
edilmiş, meydana çıkarılmıştır. Hakk’ın arşı mai, bir çeşit su, sıvı
üzerindeydi. Arş, akl-ı evvelden ibarettir, akıl öncesi bir durum, ilm-i evvel,
ilim öncesi durum üzerine bina kılınmış, inşa edilmiş ve ilme dayanan cisimler
âleminin vücut olarak öncesidir. Altı yön veya altı gün gizlilik veya gizli
kalma müddeti, zamanıdır. Yer ve göklerin halk edilmesi de Hakk’ın mevcudat ile
gizlenmesidir.” (11.7) Arşın su
üzerinde oluş hali, Hakk’ın gizlenmesi öncesi zahir olan ve nâsâ, insanlara
malum olan haldir. Halis amel eden insanlara bazen olan veya olacak olanlar
malum olur, bir ihsan olarak, bir ilham olarak iner veya gelir, bazı şeyleri
bilirler. ‘Abdala malum olur’ deyimi bu durumu anımsatır. Arşın, ilmin rumuzu
olan ‘su’ üzerinde olmasının anlamı da nâsâ malum olmasıdır, nâsâ, insanlara
malum olan ilmin üstünde oluşundandır. Koşulların uygun olması halinde ‘madde denizi’
deyimi kullanılır. Maddenin tümü kastedilerek madde deryası denebilir. Burada
da olduğu gibi madde için de ‘su’ deyimi kullanılabilir. Arş, ilim, akıl ve ilk cevherin
öncesidir. Hakkın arşı müminin kalbidir. Kalpte ruhun, ilmin nurunun idrakine
varan akıl, öncesini düşünmekte yetersiz kalıp ilim maluma tabidir deyip
durabilir. Arş Hakk’ın, kalp müminin, seçim hakkı ise kulundur.
Evrenin oluşumunda ilmin yeri ve
öneminden söz eden ayetlerin gerçekleri bilimsel deneylerle kanıtlanmaktadır. Örneğin her
zerrenin sürekli bir iletişim ve etkileşim içinde olduğu bilimsel olarak
kanıtlanmıştır. İkiz elektron ve atomların aralarında galaksiler olsa dahi aynı
anda durum değiştirmeleri, olmuş ve olacakların Büyük Patlamadan itibaren determine olduğu, belirlendiğini
belgelemektedir. “Çift Yarık Deneyi” olarak
bilinen deney de elektron ve fotonların “Gözlem” altında olup olmadıklarını
algılayıp ona göre farklı, dalga veya parçacık olarak, davrandığını kanıtlar.
Son olarak 1961 yılında yapılan bir seri deneyde bir görüntü için 700.000 adet
elektron tek tek atılmıştır. Fizikçi Niels Bohr tarafından oluşturulan konsey ‘Kopenhag
Yorumu’ adı verilen kuantum mekaniğinin görüş ve ilkeler dizisini
yayınladı. Bu ilkelerden biri şöyledir:
“Gözlemler dalga fonksiyonunu
çökertir. Bu etkileşim sonucu dalga fonksiyonu özelliğini kaybeder ve sadece
parçacık özelliği gösterir. Sadece tek bir deney dahi madde nedir sorusunun
cevabının “hem dalga-hem parçacık” olduğunu gösterir. Görebildiğimiz
makro evren yani biz ve çevremiz, matematiksel ve fiziksel olarak daha genel
bir küme olan mikro evrenin özel bir durumuyuz. Sadece maddesel dalga boyumuz
çok küçük olduğu için tamamen ihmal edilebilir bir dalga özelliğimizin yanında,
tamamen parçacık özelliği gösteriyoruz.” Gözlem altında elektronlar neden
parçacık özelliği kazanmakta bilinemiyor.
Kısaca denebilir ki atom altı
parçacıklar gözlem altında iken “Parçacık” ve gözlenmediklerinde “Dalga”
özelliği göstermektedir. Eğer bir fiziksel niceliği parçacık olarak tanımlamak
istersek, ‘durgun kütlesinin sıfırdan farklı’ olması gerekir. Dalga ise
temel anlamda enerjinin ışık hızında yayılma ve taşınmasına yol açan ‘titreşim
hareketidir’. Yani büyük yapılar gözlem altında oluşabilir, aksi halde
hızlı titreşim hareketi olan dalga özelliğiyle parçacıklar büyük yapıları
oluşturamazlar. Atom altı parçacıklarının bir nezaret, gözlem, izleme ve
algılama altında olduklarını algılamaları önem kazanır. ‘Görünür ışık’ fotonu
gibi tam bir “Yokluk veya hiçlik” olan en küçük enerji biriminin izlendiğini, ‘algılandığını
algılaması’ gerçeği ilginçtir. Ayetlerde de benzer konulara değinilmesi ise
çok ilginçtir.
Bir hadis
der ki: “Yüce Allah en evvel bir cevher
(enerji) halk etti, cevhere celali ile nazar edince cevher hayâsından eriyerek
kısmen su ve kısmen de ateş oldu.” Bir toplantıda kral gibi bir büyük yokmuş
gibi davranılamaz. Cevher de hayâsından, saygı veya edebinden su ve ateşe
dönüşmüştür. Arştan, ilmin yüklenmesi,
indirilmesiyle cevherin su ve ateşe dönüşümüne dikkat çekilmektedir. Bu durum
Büyük Patlamada ilk oluşan ‘maddenin plazma halini’ anımsatır. Atom çekirdeği
ve elektronlar kendilerine özgü verilen bilimsel özellikleriyle daha sonra
oluşarak ve gelişme potansiyellerine uygun birleşerek atomu oluştururlar.
“O’nun
her an bir şe’nde, her şey ve herkes ile bir şe’nde, bir neşede ve her şeye,
herkese bir nazarı olduğunu, herkeste,
her şeyde bir sırrı olup o şe’niyet, o neşenin ve sırrın başkası için
olmadığını bildiklerinden onların işleri aralarında bir meşverettir, gizli bir
diyalogdur. Tümüyle onların rızıklaştırıldığı şeylerden infak ederler, yer içerler. Her şey,
o şeye özgü bir nazar olduğu için vardır. Herkes kendisine özgü bir nazar
olduğu için vardır, bunun idrakinde olanlar bu sırrın başkası için olmadığını
bilirler.” (42.38)
Umarım biz de “Her yerde hazır ve
nazırdır” ayet deyiminin idraki içinde olabiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder