8 Aralık 2017 Cuma

Hakk’ın Hakikati


            Hakk’ın Hakikati,

            Geliş ve gidiş kavramları, önce bir hareket olduğunu, hareket eden bir şey olduğunu ve sonunda da ne yapıldığının bilindiğini gösterebilir. Söz konusu insan ise gidiş ve gelişin bir amacı olması da gerekir. Hatta geliş ve dönüş yollarının ayrı olması, yönlerinin ters olması beklenir. Günlük yaşamda farkında olunmayan çok şey vardır. İnsanın kendini bilmesi, doğayı, dünyayı ve evreni bilmesinden geçer. Farkındalık kavramı çok genel ve geniş kapsamlıdır. Var olanlar arasında, değişen ve değişime tabi olarak gelişen insanın, insan olması, doğal bir olay gibi görünür. Bunun böyle olmadığı, düşünülünce görülür. Ormanda kaybolan birisi çevresine uyum gösterirse yaşayabilir. İnsanın insanlıktan uzak bir doğal ortamda insan olarak kalabilmesi zordur. Küçük yaşta ormanda kaybolan birisinin insanlığa katkısı olamaz hatta insanlıktan çıktığı görülür. Kısaca, insanı, insan, yetiştirerek, inşa eder. Böylece, Âdemin yaratılış hikâyesi ve âdemoğlunun neslinin devamı daha iyi anlaşılabilir.

            Bilimsel ve dinsel düşünce nehirlerinin çıkış kaynağı aynı ilim pınarıdır. Düşünen insanlar akıllarını kullanmış, fikir üretmiş, konuşmuş, görüşmüş, akla uygun yollar bulmuştur. Üretilen fikirler hayal âleminden de kaynayabilir. Akıl için düşünmek ve derin düşüncelere dalmak doğaldır ama fikirlerin kaynağı ilham, sezgi ve akla uygun hayal de olabilir. Doğanın incelenmesi sonucunda, ardındaki ‘altın orana’ ulaşılmış ise, bu icat değil var olanın keşfidir. Fiziksel ve kimyasal yasaların veya genel anlamda ilmin kaynağının merak edilmesi de akılcıdır. Hayal âleminden çıkıp gelen bir fikir, ilham veya sezginin, doğal ortamda kullanılıp kazanç elde edilmesi varken, gelenin nerden geldiğinin merakı ertelenebilir.

            Dediklerinin doğruluğu ve akla uygunluğu tartışılmayan bilim insanlarına saygı duyulur. Bilim insanları fikir üretir, mimarlar tasarım yapar ve mühendisler uygulayıp ürün üretir. Cep telefonunu kullanan, ardındaki teknik ve teknolojiyi düşünmese de olur. Günlük yaşamda yararlanılan her türlü alet, edevat ve aracın ardında çok şey vardır ama çok kişi bunların ne olduğunu, ne bilir ne de bilebilir. Normal insanlar, ot verir süt alır gibi, maaş verir fikir alır, ücret ve fiyat ödeyip bir şeyler satın alır. Ekmeğin, ekip biçmekten geldiğini bilemeyebilir. Fikir üretenler, fikirlerden ürün üretenler, bu ürünleri kullananlar önlerindeki ve ellerindekiler ile çok meşgul olabilirler. Fikirlerinin ve ilhamlarının kaynağını merak etmeyen bilim insanlarının ve ürünlerin nasıl üretildiğini merak etmeyen kullanıcıların duyarsızlığı aynıdır.  Bilim insanlığı, doğayı geçip onun ardındaki ilimsel gerçeğe ulaşmalıdır.

            Eşya ve görünen vücutlar, ezeldeki ilimlerinin açığa çıkmış halidir. Eşyanın aslı ve esası, görünen maddenin hakikati, Hakk’ın yokluk aynasındaki görüntüsü, gölgesidir. İlmin görünür haline ‘gölgenin uzatılması’ denir. Vücudun, ilminden ayrı ve gayrı bir ismi, cismi ve resmi olamaz ama farklılığa yalnız akıl şahitlik eder.” (25.45)  “Sıfatının tecellisi, ortaya çıkışı için ‘nefhaat-i Rabbaniye rüzgârlarını’, ‘şişirici rüzgârları’ gönderir.” (25.48) Bir bardağın tasarım, üretim ve malzeme bilim ve teknolojisinden ayrı bir ismi, cismi ve resmi olamaz, akıl da buna şahittir. Ancak bir bardağın kendisi ile ilmi ayrı şeylerdir akıl buna da şahittir. Bardak ve ilmi birbirinden ayrılamayan farklı şeylerdir ama bardak da ilminden başka bir şey değildir, içinde ilimden başka bir şey yoktur. Küp şeker küpünden ayrılamaz. İnsan ruh ve maddedir.

            Bazı hallerde bilimin dışına çıkmak, ilme yücelmek, bilimden vazgeçmek değildir. Bilimin kaynağı ilimdir. Kaynağına inmek için altın yumurtlayan tavuğu kestiren merak da insana aittir. Nasıl çalıştığını merak eden çocuk oyuncağını bozabilir. Sezgilerine güvenen bilim insanları da aldıkları ilhamın kaynağını merak edip ilmi hayal edebilir. Evrende her zerre, birbirlerini algılar, iletişim ve etkileşim içinde, ilme dayalı, uyum içinde olduklarını bilim kanıtlar. Zamanın olmadığı, uzay zamanın birleşik bir alan olduğu da, akla rağmen, sezgiyle kanıtlanır. Akıl, bir gölge gördüğünde, gölgesi düşen bir madde ile ışığın varlığını ve yerlerini otomatik olarak düşünür. Evrenin aniden şişen bir zerreden oluştuğu da akıl için makul ve mantıklıdır. Ayet de zaten “Sıfatının tecellisi için  ‘şişirici rüzgârları’ gönderir” demektedir. Fikir ve söylemlerin aynı olmasına karşın kaynakları ayrı olarak düşünülür. Aynı olan iki fikir ve iki söylem ancak aynı kaynaktan çıkabilir, akıl buna şahit olabilir. Bilimsel ve dinsel fikirlerin kaynağı bir ve tektir Hak’tır. Açılım Hak’tandır, Hakk’ındır, Hak’tır, ilim Hakk’ın gölgesidir, fikirler ilham ile gelir, akılla geliştirilir. İlim ile uygulamalar arasında, ara yüz veya ara kesitte, gölgeleşme ve pıhtılaşmadan söz edilir. Âlim de arif de aynı kaynaktan beslenir.

            Haktan geliş ve hakka gidiş yolları birbirlerinden ayrı ve zıt yönde değildir. Aynı yoldan ve gelindiği yönde gidilir, ondan gelinir ve ona gidilir, tüm hareket de onundur, ondadır, onunladır. Onun istediği olur, olan da budur zaten. Hakikat, gerçeklik ‘sen nasıl istersen öyledir’ kavramı bilimsel olarak da kanıtlanır. (1,2) Gerçekliğin ölçüm yapmadan önce belirsiz olduğu, ölçüm yapıldaktan sonra belirli olduğu bilimsel deneylerle kanıtlanır. Foton ve elektron, ‘çift yarık’ deneylerinde, ölçüm kaydedildiği zaman parçacık olarak davranır, aksi halde dalga fonksiyonu gösterir. Dalga özelliği gösterdiğinde asla madde oluşamaz. Doğa vardır ve gerçektir ama insanın yetişmesinin ve inşa edilmesinin doğal olmaması gerçeği düşünüldüğünde, doğa yalnızca bir araçtır sanki. Doğa ve doğal gerçeklerin ‘insana göre’ olma niteliği vardır. İnsanın nazarı, diğer canlıların bakış ve görüşlerinden çok farklıdır ve doğada farklı sonuçlar doğurur. Doğayı ve doğal oluşumları tayin edici karakteri, insan nazarını kıymetli kılar. Gerçeklik, insanın ‘ölçme’ seçimine bağlı ve bağımlıdır. Doğa, ezeldeki ilmin açığa çıkmış halidir, ilmi idrak eden de yalnız insandır.

            Her şey insan için, insan Hak içindir. Âdem böylece halife olur. Hilafetin gereği olarak doğaya hakkını verir, nasıl olacağını tayin eder. Saygı duyulan, fikir üreten bilim insanı ‘gerçekliğin, insanın ölçüm yapmasıyla’ oluştuğunu söyler. Arif de ‘âlem Âdem için, Âdem Allah içindir, insan bu amaca ulaşabilecek şekilde donatılmıştır’ der. Evren bir araçtır ve Yaratıcının bilinmesi, Hakkın hakikatine ulaşılması amacıyla insanın kemaline hizmet eder.

            Umarım, biz de Hakk’ın hakikatini idrak etme mutluluğuna erebiliriz.

 

(1)   Bilimfili.com/Gerçekliğin ölçülmeden önce var olmadığı deneysel olarak kanıtlandı.

(2)   reality is what you choose it to be”, bilimsel olarak da kanıtlanır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder