11 Ocak 2018 Perşembe

İlâhî İlham

Sevgili okuyucu kardeşim kitabı okumak veya indirmek istersen lütfen tıkla.
            İlâhî İlham

            Düşünce, fikir ve duygular birbirleriyle ilgili ve ilişkilidir. Ayrıca, hepsi de harekete dönüşünce açığa çıkar. Ama hareketlerden duygulara fikirsiz çıkılamaz. Ulvî düşüncelere doğal hareketlerden fikirsiz geçilemez. Gök gürültüsünden korkan kurban kesebilir ama bu ulvi değildir.  Büyük fikir, düşünce ve duygular insanı harekete geçirir, ancak bu yol fikirden harekete doğrudur. Düşünme ve fikir üretme gücü, ilham ve sezgi kutsaldır. Bu nedenle önce bilgi verilir, bilgiye anlam yüklenir, bilgi edinme yöntemi öğretilir, öğrenmeyi öğrenen kişi, dıştan değil içten düşünme ve fikir geliştirme yeteneğine ulaşır. Bu temel fikir ve duyguların kutsallığı ve düşünme yetisinin insana verilen en büyük nimet olduğu idrak edilir.

            Müminin kalbinden ibaret bulunan, Hakk’ın arşı da, oluşum ve gelişim açısından, su ve maddenin vücut olarak öncesidir.” (11.7) Evrenin oluşumunu da bebeğin doğuşunu da ele alsak gelişim bir noktadan başlar. İlk bilinen veya ölçülebilen şeyin büyük ve önemli özelliklere sahip olduğu görülür. Yokluğun içinden çıkıp gelip varlık âleminde görülebilen zerre enerji, elektrik ve bir potansiyel yüklüdür. Bir zerre dahi ilmin varlığının delilidir. Hiçbir zerre kendiliğinden, ilimden ve vücuttan bağımsız oluşamaz, ancak bütünün parçası olarak var olup görünebilir, açığa çıkabilir. Oluşum ve gelişim açısından her şeyin öncesi kalptir, hakkın arşıdır. Hakiki kalp, ilim ve hikmet yüklüdür, ‘güçlü kuvvetlerin’ toplandığı yerdir. Beden, hakiki kalbin etkisiyle vücutlaşır, cisimleşir. Beden ve bedenin organları kalbe tabi olarak oluşur. Organları oluşturan kuvvetler kalpten geçer. Kutsal metinlerde ilk halk edilenin bir cevher olduğu ve bu cevherin, Hakk’ın celali bir nazarıyla yarı ateş yarı suya dönüştüğü bildirilir. Bu ayetlerin uygulamaları tüm âlemde, plazmadan itibaren, açıkça görülür.

            “Sen, amel aklını, eden, eyleyen, iş yapan, işleyen aklını, eylem elini kalbinin üstüne, kalbî vasıflarla vasıflanması için nefis elbisesinin altına sok. Nefis sıfatlarıyla kirlenmeksizin elini kudret sahibi ve nur ile nurlanmış bir halde çıkar. Kalbin hayatıyla hayat bulan bu el ve kalbin nuruyla nurlanmış hali, nuranî vasfı, dokuz ayetten, delilden ikisidir. Diğer yedi ayet ise Hakkın kendileriyle kalbe tecelli edip de Hakkın sıfatıyla sıfatlandığı ‘hayat, kudret, ilim, irade, semi, basar ve kelam’ olan ilahi sıfatlardır. Bu dokuz ayet, delil ile Firavun Nefsin vadisindeki kuvvetlerin, ‘benlik’ perdesindeki zanlar, görüntüler olduğu aşikâr olur.” (27.12)  Düşünme, düşünerek fikir üretme gücü ve kuvvetini, kutsallığı nedeniyle, terbiye etmeye gerek duyulmaz. Nefsanî ‘benlik’ perdesinde görünenler hakikatin ‘zanlarıdır’. Aniden beliren bir fikirle, perdeli ve perdesiz, bireysellik ve bütünsellik olmak üzere, iki âlem idrak edilebilir.” (27.22) Resim seyrederek ressam, vitrin izleyerek kasap olunmaz. Bir fikir harekete dönüşür veya projeye uygun inşaat yapılır. İlk halk edilen cevhere belirli bir amaca ulaşmak üzere, bir fikir çerçevesinde nazar edilmiş, kalbin ilim ve hikmeti yüklenmiştir. Sonuç olarak evreni oluşturan yarı ateş yarı su denilen ilk plazma böyle oluşmuş. Plazma elektrik, manyetik ve elektromanyetik kuvvetlerin toplandığı yerdir. Bu kuvvetlerden oluşacak her madde veya kütle, kalbin etkisi ve tesiriyle cisimleşir. Kalbin düşünme ve düşünerek fikir üretme gücü sayesinde kuvvetler potansiyellerini açığa çıkarır. Hakkın arşı olan mümin kulun kalbi, fikir üretme kuvveti nedeniyle de kutsaldır.

            Fikrin gerçekleştirilmesiyle ortaya çıkan hareketlerden fikre ulaşmak mümkün olmaz. Diğer taraftan yeni, benzeri olmayan, yararlı ve uyumlu bir şey ortaya çıkmış ise asla bir fikre dayanmadan mümkün olamaz. Eğer bir insan inşa edecek bir canlılık varsa ortada, evvelinde bir fikir vardır mutlaka, canlılık bu amaçla yaratılmıştır. Atamız peygamberlerce insan ruhunun geliştirildiğini açıklar. Her birinin bir görevi vardır. Atatürk, önce peygamberlerin yer ve önemini belirler ve kullara düşen görevi açıklar. Ona göre “İnsanın, birisi çocukluk ve gençlik diğeri rüşt ve kemal olmak üzere, iki dönemi vardır. Bir ve büyük olan Allah, kullarıyla teması, birinci dönemde dolaylı, ikinci dönemde dolaysız, aracısız, tercih eder. Hz. Musa, insan ruhunu, nefsinden, bedensel acı veren zevk kamçılarından kurtardı. Hz. İsa, insan ruhunu, duygusal sefalet ve ıstıraplardan arındırıp kutsala eriştirdi. Hz. Muhammet ise arınmış insan ruhunun, kutsal ilhamlara doğrudan, aracısız olarak, açık olduğunu ayetlerle bildirdi ve yaşayarak kanıtladı.”

            Ata milletinin ruhuna hitap ederek, kutsal ilhamlara ulaşmayı önerdi ve “İnsanların ruhlarındaki saklı kuvvetleri önce şahsımızda tecelli ve tecessüm ettireceğiz sonra manevi kuvvetler ilham vasıtalarını tavsiye edeceğiz dedi. Kutsal fikirlerin duygulara dönüşerek inanç haline geldiğini bildirdi. Bireylerin, inançlarına sahip çıkmasını, duygularını coşkulu yaşamasını ve ruhlarından ilhamlarla kutsal fikirlere ulaşmasını tavsiye etti. Kendisine göre “Kısaca, insanları istediği gibi kullanan kuvvet; fikirler ve bu fikirleri şekillendirip yayan kimselerdir. Kalbi vicdanında manevi ve mukaddes hazları olan için maddî olan hiçbir şeyin önemi yoktur.”

            Bir bebeğin çalışmaya başlayan ilk organı kalptir ve sonra oluşan her organın kuvvetleri kalpten geçer. Yetişkin insanın vücudunda da kalbin besleyip korumadığı bir hücre veya DNA, RNA yoktur. Kalbin her duygusu belirli bir algıya tabidir. Duyu organlarımızla beden dışından algıladığımız her uyarı kalbi harekete geçirir. Akıl ile elde edilen her bilginin kalpte bir izi olur. Akıl çevreden algıladıklarını kalpte işlediği gibi ruhtan aldığı sezgi ve ilhamları da kalbe taşır. İnsanı oluşturan ve yaşatan kuvvetler, kalpten geçtiği, orada yer ettiği ve iz bıraktığı için aslında yaşayan kalptir. Kıyas yöntemiyle yolunu bulan akıl yalnız hareketleri inceleyerek fikre ulaşamaz. Hareketlerden kutsal fikir ve düşüncelere ulaşmak, bu fikirlerin kendilerini ve kaynaklarını araştırmakla mümkündür. Kutsal düşünce ve fikirlere inançlardan tırmanılır ve sonuçta ruha ulaşılabilir. İnsanın her davranış ve hareketi belirli bir amaca dönüktür. İnsan bedeninde kendiliğinden, bağımsız olarak hareket eden el, ayak gibi bir organ hatta bir hücre olamaz. Tüm vücut, bünyesinde işlediği bilgilere uygun ve uyum içinde hareket eder. Hareketler bilgilere, bilgiler duygu, düşünce ve fikirlere, fikir ve düşünceler ise verilen düşünme yeteneğine bağlıdır ve bu nedenle de kutsaldır.

            Umarım, biz de hareketlerimizin sıfatlarımızdan kaynaklandığını müşahede edip inanç, duygu, fikir ve düşüncelerimizin kutsallığını idrak edebiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder